Featured Video Play Icon

Bizi Seven Var. “İkiz Kardeş-Oyun Ve Eğlence İçin Yaratılmadık” 3.Sınıf 7.Ders

İKİZ KARDEŞ

Bir vardı bir yoktu. Allah’ın kulu çoktu. Bu kullardan ikisi, ikiz kardeşlerdi. Bunlar doğduktan sonra yürümeye, konuşmaya, yiyip içmeye başladılar. Bir gün büyülü bir havuzda yıkandılar. Olağanüstü bir etkiyle kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıklarında tuhaf bir yere götürülmüş olduklarını gördüler. Görkemli bir şehir, büyük bir saray, uçsuz bucaksız bir ülkeydi burası. Göz kamaştıran yapılar… Ağaçlar, çiçekler, çocuklar, parklar, oyuncaklar… Saraya girip bir süre dolaştılar. Sarayın içi de şehir gibiydi. Nereden bakılsa dünyanın öteki ucu görünüyordu. Saraydan çıkınca şehre, şehirden çıkınca ülkeye giriliyordu. Tuhaf yaratıklar dolaşıyordu ortalıkta. Anlamadıkları bir dille konuşuyorlardı. Fakat önemli işler gördükleri her hallerinden belliydi. İkiz kardeşlerden biri, ‘Bu tuhaf ülkenin bir yöneticisi olmalı’ dedi. Yolcu Diğeri, ‘Sanmıyorum’ dedi. ‘Nasıl olur, bu saray, bu evler, çarşılar, sokaklar birisi tarafından yaptırılmıştır mutlaka’ diye diretti kardeşi. Ötekinin aklına pek yatmadı bu. ‘Seni anlamıyorum’ dedi kardeşi. ‘Bundan anlamayacak ne var’ dedi Öteki, ‘bir iğne ustasız, bir köy muhtarsız olmaz. Nasıl olur da bu görkemli ülke sahipsiz olsun?’ ‘Saçmalıyorsun’ dedi kardeşi. ‘Hayır’ dedi öteki, ‘beni dinlemelisin. Buraya bir rastlantı sonucu gelmiş olamayız. Bu ülkenin sahibini tanımalıyız…’ ‘Boş ver bunları’ dedi kardeşi, ‘eğlenmeye bakalım’ ‘Dillerini bile bilmediğimiz bu yaratıklardan ne umabiliriz ki…’ dedi kardeşi. ‘Onları eğlenceli bulmuyor musun?’ diye sordu öteki. ‘Sadece eğlenceli değiller’ dedi kardeşi. ‘Ya?’ ‘Tehlikeli de olabilirler, onları tanımıyoruz’ dedi kardeşi. ‘Bize ne zarar verebilirler ki?’ diye sordu öteki. ‘Ayrıca her kentte olduğu gibi burada da uyulması gereken kurallar, yasalar olmalı’ dedi kardeşi. ‘Boş ver’ dedi öteki, ‘keyfine bak sen’. Ayrıldı ikiz ilk kez. Aradan günler geçti. Ülkenin sahibini arayan ve kurallarından söz edeni ötekini gördüğünde halini içler acısı buldu. Asi kardeş önüne gelen dükkâna girmiş, sormadan etmeden yiyeceklere saldırmış, eline geçeni almış, kural, yasa tanımadan davrandığı için görevlilerce tutuklanmış, bir süre tutukevinde kalmıştı. Lakin akıllanmamıştı. Aynı suçu bir kez daha işleyince daha ağır cezaya uğramış, ömür boyu çıkmamak üzere tutukevine konmuştu.

OYUN VE EĞLENCE İÇİN YARATILMADIK

Behlül-i Dânâ bir gün Bağdat sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül-i Dânâ o çocuğun yanına gitti ve;

“Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna.” dedi ve çocuğun başını okşadı. Çocuk bakışlarını Behlül’e çevirdi ve;

“Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık.” dedi. Behlül bu söze şaştı ve çocuğa;

“Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık?” diye sordu. Çocuk;

“Allahü Teâlâ’yı bilmek ve O’na ibâdet etmek için.” dedi. Behlül hazretleri;

“Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu. Çocuk, Muminûn Suresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi.

“Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?” Hazret-i Behlül tekrar;

“Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasihat et.” dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti. Kendine geldiğinde çocuğa;

“Ey oğlum! Senin günahın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?” diye sordu. Çocuk da;

“Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de cehennemin yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum.” dedi.

Bu sözler üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu. Onlar;

“Tanımadın mı?” dediler. Behlül;

“Hayır.” deyince, onlar;

“Bu, Hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur.” dediler. Behlül de;

“Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi.” deyip oradan ayrıldı.

ALLAH’I ZİKREDEN MENEKŞELER

Eşrefoğlu Rumi’nin bazı kerametlerinden biri şöyledir:

O sırada ilkbahar mevsimi imiş, hep birlikte kırlara giderler. Şeyh Hüseyin hazretleri dervişlere:

“Dervişler, bize biraz menekşe toplayın!” deyince, bütün dervişler bir tarafa dağılıp deste deste menekşeler toplayarak, Şeyhin huzuruna getirirler. Bir müddet sonra Eşrefoğlu da elinde kurumuş bir menekşe ile Şeyh’in huzuruna gelince, Hüseyin hazretleri:

“Rûmî, sen misafir olduğun için galiba menekşe bulamamışsın?” deyince, Eşrefoğlu Şeyh’e hitaben:

“Sultanım, buldum buldum ama hangi menekşeyi koparmağa gittimse bana: ‘Allah hakkı için beni koparma, tesbihimden beni ayırma!’ diye yalvardığını duydum, sonunda işte şu zikir ve tesbihi tükenmiş menekşeyi buldum ve onu alıp huzurunuza geldim” deyince, Şeyh efendinin takdirini kazanır. (Allah Dostları Ansiklopedisi 7. Cilt-Şule Yayınları)

***

Dinle taşları, toprağı

Sana Allah bir diyecek

Salınan ince yaprağı

Şâm yücedir diyecek…

 

Kanat çırpan kırlangıca

Sorabilsen lisânınca

Yerdeki topal karınca

Allah Rabbim’dir diyecek…

 

HAYRET

İlk defa bakıyorum, Rabbim, her şeye.

Yeryüzünü yeniden görür gibiyim

Bakıyorum renkler var; mavi, yeşil, mor.

Gökyüzünde bulutlar uçup gidiyor.

Yollarda insanları, kuşu, köpeği.

Öğreniyorum yenibaştan sevmeyi.

Şu âlem, ayân ettiğin bize,

Ağaç, dal, yaprak, meğer her şey mucize!

Anlıyorum her bir işte meramını,

Sevmeyi, ölmeyi, ömrün devamını.

Anlıyorum, şu kuş neden yuva yapıyor.

Anlıyorum, Allah’ım, kalbim niçin çarpıyor.

Ziya Osman Saba

Videolar:

*(Bizi Seven Var. Video “Afacanların Hikâyesi 43.Bölüm-Allah’ı Tanımak 7 Dk” 3.Sınıf 7.Ders)