Featured Video Play Icon

Bizi Seven Var 40. “Allah’ı Niçin Göremiyoruz?-Körü Körüne-Tuhaf Bir İnat-Allah Herşeyde Ve Her Yerde” 8.Sınıf 7.Ders

GÖRMEDİĞİME İNANMAM DİYENLERE

Allah’ı Niçin Göremiyoruz?

“Allah’ı niye göremiyoruz?” sorusu için öncelikle şu nu söyleyebiliriz;

Allah çok büyük, insanın kapasitesi ve gözü Allah’ı görebilecek bir kabiliyette ve güçte değildir. İnsanın her konuda kapasitesi sınırlıdır. Görme gibi, işitme, koku alma duyuları da hep sınırlıdır. Çok küçük canlıları, mikrobu, hücre küçüklüğünde bir yapıyı, atomu göremiyoruz. Aynı zamanda uzayın derinliklerinde, bizden çok uzakta olan kütleleri de göremiyoruz. Belirli bir frekansın altında ve üstündeki sesleri duyamıyoruz. İnsanın aynı zamanda aklı ve zekâsı, gücü ve kuvveti de sınırlıdır. Bunun yanında insanın göremediği, fakat varlığını kesin bildiği başka şeyler de vardır. İnsan, aklını göremez, fakat varlığından şüphe duymaz. Mıknatısın çektiğini görür, fakat çekim kuvvetini görmez. Elektriğin varlığını bilir, fakat onu göremez.

Bu kadar sınırlı gören, duyan, bilen bir insanın “Allah’ı niye göremiyoruz?” sorusu O’nu bir cisim gibi düşünmesi demektir. İnsan şu muhteşem âlemde neyi biliyor ki, Allah’ı da bilsin! Allah şekilden, maddeden münezzehtir ve bizim ölçülerimizle ölçülemez. Biz henüz içinde yaşadığımız dünyayı bile bilemezken, bütün âlemleri evirip çeviren Allah’ın zatı hakkında nasıl bilgimiz olacak! O bizim her türlü düşüncelerimizin ötesindedir.

İnsan sınırlı kapasitesi ile Allah’ın yarattığı bazı varlıkları bile göremezken, her şeyi yaratan büyük Yaratıcı’yı nasıl görebilir. Bu konuya, Kur’ân-ı Kerim’den şu ayetle cevap verilebilir; “Gözler onu idrak edemez, O gözleri idrak eder.” (En’am, 6/103) Bizim gözlerimiz O’nu idrak edemez, yani buna gözümüzün kapasitesi yetmez. O her şeyi görür, fakat biz O’nu göremeyiz.

İnsanoğlu Allah’ı göremez, çünkü Allah’ı görmeye bir insan dayanamaz.

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Musa’nın da Allah’ı görmek istemesinden bahseder;

“Musa tayin ettiğimiz vakit gelip de Rabbi ona hitap edince: ‘Ya Rabbi, dedi, göster bana Zatını, bakayım sana!’

Allah Tealâ şöyle cevap verdi:

‘Sen beni göremezsin. Ama şimdi şu dağa bak, eğer yerinde durursa sen de beni görürsün!’ derken Rabbi dağa tecelli eder etmez onu un ufak ediverdi. Musa da düşüp bayıldı. Kendine gelince dedi ki:

‘Seni bütün noksanlıklardan uzak tutarım Ya Rabbi. Her noksanlıktan münezzeh olduğun gibi, dünyada Seni görmemizden de münezzehsin. Bu talebimden ötürü tövbe ettim. İman edenlerin ilkiyim” (Araf, 7/143)

Allahu Teâla, zatını görmenin mümkün olmadığını bu şekilde Hz. Musa’ya göstermişti. Hz. Musa gibi büyük bir peygamber, zatının tecellisine dayanamamıştı.

Biz Allah’ı göremiyoruz, çünkü Allah zuhurunun şiddetinden gizlenmiştir.

Bu şu demektir; Allah kâinatta varlığını kesintisiz olarak her an sıfatlarıyla öyle şiddetli hissettirmektedir ki, varlığı gaflet içinde olanlar tarafından düşünülemez, görülemez. Şu örnekle bu hakikati anlatabiliriz; güneş bütün gökyüzünü kuşatıp, dünyanın dört bir yanına ışıklarını verecek derecede büyük olsaydı, onu görmemiz mümkün olmayacaktı. O zaman gece olmayacak, sürekli gündüz olacak ve biz ışığın ne demek olduğunu anlamayacaktık. Belki güneşin ne olduğunu da bilmeyecektik. Güneş varlığını her an yoğun bir şekilde gösterdiği için dikkatlerden kaçacaktı.

Bu konuda verilebilecek cevaplardan birisi de, Allah’ın zıddının olmamasıdır.

Her şey zıddıyla bilinir. Aydınlık karanlıkla, alçaklık yükseklikle, soğuk sıcakla v.b. bilinebilir. Allah’ın zıddı ve benzeri olmadığı için O’nun görülmesi mümkün değildir.

Allah’ı göremeyişimizin bir önemli sebebi de, bu dünyanın imtihan dünyası olmasıdır.

Biz Allah’ı görebilseydik, herkes Allah’ın varlığını kabul edecek, dolayısıyla imtihan olmayacaktı. Bu dünyanın ve insanın yaratılışındaki en önemli gaye, Allah’ı bilmektir. Bu sayede inanan inanmayandan, iyi kötüden ayrılmış olacaktır. Allahu Teâla eserleriyle ve gönderdiği peygamberlerle bize kendisini tanıtıyor. Bunu görüp bilen insan imtihanı kazanacaktır. Diğer taraftan gözüyle göremediği için bu kadar açık ve net olan Allah’ın işaretlerini reddedenler ise imtihanı kaybetmiş olacaktır.

ALLAH’I TANIMAK

KÖRÜ KÖRÜNE…

Allah’ı körü körüne inkâr etmek kolaydır ve çok kârlı görünür. İnsanı hesap vermekten, mesuliyetten, vicdan azabından, ceza korkusundan kurtarır. Fakat Allah’ı meta­fizik, felsefî ve İlmî delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur. Allah fikri öyle bir güneştir ki, onsuz her izah karanlıkta kalır.

Bir adam bana hitaben, “ben senin varlığına inanıyo­rum, çünkü seni görüyorum” dese, asabım bozulur ve ona şöyle bir soru sorarım:

“Senin gözlerin şu anda kör olsa, benim bu dünyadaki varlığım sona mı erecek?”

İşte melekleri görmediği için inkâr eden adam, hakikat nazarında olduğu gibi, melekler katında da böyle maskara olmaktadır. (Mehmet Kırkıncı)

Tuhaf bir inat

Bu Yerküre, sabit olduğunu ısrarla savunanları, sırtında az gezdirmemiştir. Güneş de o zavallıları az seyretmemiştir. Bunların hepsi gözünün gördüğüne inanan kimseler. Gördükleri yanlış, inandıkları batıl.

“Gözümün görmediğine inanmam” sözü, tuhaf bir inadın ifadesi. İşitmediğim söze, ayak basmadığım beldeye, koklamadı­ğım çiçeğe inanmam gibi çürük bir dava. Onlar kadar aşağı, on­lar kadar tutarsız.

Halbuki inanmak dendi mi, gayb akla gelir. Görülen ve işitilenler, “inanma”dan çok, “bilme” kelimesiyle ifade edilirler.

Bereket versin, insanoğlu, o görünmeyen aklıyla, radyoaktif dalgalardan, lazer ışınlarına kadar öyle şeyler keşfetti ki, görün­meyenlerin görünenlerden kat kat fazla olduğu herkesçe kabul edildi de, bu adamlar da artık meydanda görünmez oldular.

Allah herşeyde ve her yerde…

Ancak her yerde ve her şeyde Allah’ı görebilmek için, bakmayı bilmek gerekir. Bu bakış kafamızdaki gözle değil, akıl gözümüzle olmalıdır. Aklın ve ilmin gözüyle bakanlar, Allah’ı her yerde ve her şeyde görebi­lirler.

İşte size, bakıp da göremeyen birinin hikayesi:

“Adam fısıldadı:

-Rabbim konuş benimle.

Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.

Ama adam duymadı.

Sonra adam bağırdı:

-Rabbim konuş benimle!

Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı. Ama adam dinlemedi onu.

Adam etrafına bakındı ve

-Rabbim, seni görmeme izin ver dedi.

Ve bir yıldız parladı gökyüzünde. Ama adam farkına varmadı.

Ve yüksek sesle haykırdı:

-Rabbim bana bir mucize göster!

Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.

Ama adam bunu bilemedi.

Sonra çaresizlik içinde sızlandı:

-Dokun bana Rabbim ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur…

Bir kelebek kondu adamın omuzuna.

Ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı… ”

Videolar:

*(Bizi Seven Var 40. Video “Bize Bizden Yakın-Yolyordam 6 Dk” 8.Sınıf 7.Ders)

*(Bizi Seven Var 40. Video “Sonsuz Nehirler-Nur Penceresi 2 Dk” 8.Sınıf 7.Ders)

*(Bizi Seven Var 40. Video “Kâinatın İnsanı Hayrete Bırakan Güzelliği Meleklerin Varlığını Gerektirir-Feyyaz Tv 16 Dk” 8.Sınıf 7.Ders)