İMTİHAN
“İnsan, ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır.”
Değişenler kadar, değişmeyenler de var tabii. Dünya aynı dünya, insan aynı insan… Ve imtihan ise hiç değişmiyor…
Eskiler o devre, bizler bu devre göre imtihan oluyoruz. Arada sadece zaman farkı var. Hepsi o kadar.
Dün de, bugün de hayvanlar ve bitkiler değil, sadece cinler ve insanlar tâbi bu imtihana. Aramızdaki derece ve şuur farkından dolayı, bize ağır görevler yüklenmiş. Kitaplarla gelene, elçilerle gönderilene uyanlar, her devirde bu imtihanı kazanmış.
Bu imtihanın küçük bir örneği, okullarda da yaşanıyor. Öğretmenler emekli, öğrenciler mezun oluyor. Yerlerine yenileri geliyor. Okul boyanıyor, sıralar yenileniyor ama imtihan değişmiyor.
İçimizden bazılarının “Bizim suçumuz ne ki imtihana tutulmuşuz?” sorusuna cevabımız çok kısa olacak:
“Suçumuz değil, nasibimiz ne onu araştırmalıyız.” Meselâ, en başta insan olarak yaratılmamız gerekmiyordu ve böyle bir mecburiyet de yoktu. Peki, tercihini bizim lehimize kullanan kim? Rabbimizin merhametini düşünmeliyiz. Kediler dünyasında minik bir fare veya bir tutam maydanoz da olabilirdik. Bu hiç aklımıza gelmiyor tabii. Gelse, her ne durumda olursa olsun, bulunduğumuz hâle şükrederdik.
Yokluktan varlık dünyasına adım atan her şey Yüce Yaratıcısına karşı bu şükrü, bu teşekkürü ediyor zaten. Sadece insan, düşünsün de nasıl bir nimete sahip olduğunu anlayabilsin diye imtihan ediliyor. Akıl bunun için verilmiş.
Her nimetin külfeti de olacaktır. Hayatı tatmak, insan olmak kolay bir iş, basit bir şey mi ki, sınavı olmasın. Okulda bile tembelle, çalışkanı ayırt edebilmek için imtihan gerekli. Bu insan için neden olmasın ki? İyiler kötüler birbirlerinden nasıl ayrılacaktı?
Kaldı ki, bu soruları sorabilen de sadece insan olduğuna göre, diğer varlıklara karşı üstünlüğünü göstermeli. Ona verilen akıl gibi bir nimeti itiraz âleti olarak değil her işin hikmetini anlamak için kullanmalı. Aksi halde onu, diğer varlıklardan üstün hâle getiren bu yönü yani aklı, bir azap ve işkence âleti olacaktır kendisi için…
Değişmeyen pek çok şey var demiştik… “İmtihan” bunlardan sadece biri, diğerleri ise; “Bir ayrılık, bir ölüm.”
Ona doğru gidiyoruz. Nice imtihanlardan geçe geçe o kapıya yanaşıyoruz. Aşık Veysel’in dediği gibi:
Dünyaya geldiğim anda,
Yürüdüm aynı zamanda.
İki kapılı bir handa,
Gidiyorum gündüz gece,
Evet, haşirden neşre gidiyoruz. Ufak ufak ama emin adımlarla. Aradaki dinlenmeler olsa da… Bu yolda molalar da yürüyüşe dahil. Ertelenmiyor, aksamıyor aksine günbegün hız kazanıyor.
Daha dün emekleyerek başlamıştık bu yolculuğa. Derken gençlik ve nasip olursa ihtiyarlık. Bu gidişler hep o kapıya varana dek sürecek… Ömür ağacımızın başındaki bu son meyve, bakalım ne zaman düşecek. O’ndan habersiz, bir yaprak bile düşmediğine göre, her şey O’nun iznine tâbi.
Videolar:
