NEDEN İMTİHAN EDİYORSUNUZ
Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için, ‘Çocuklar!’ demiş, ‘Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş?’ Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş;
‘Öğretmenim!’ demiş, ‘Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize geçerli not vermeyip imtihan ediyorsunuz?…’
Aklın ve Araştırmanın Kıymeti
Sınıfı geçtiniz ve babanız size çok kıymetli bir parker marka kalem aldı, diyelim. Siz bu kalemi ders çalışmada kullanacakken, ayağınızın altına alır ezerseniz, babanız kızar, değil mi?
Gençler hem kızar, hem döver, diyerek gülüştüler.
Aklımızı düşünelim. Parker kalemden daha mı kıymetsiz? Beyni size veren Allah, beynini yanlış ve kötü işlerde kullananlara ceza vermez mi?
Allah, bu aklı bize hakikati araştıralım diye vermiş. Paha biçilemeyecek kadar kıymetli olan bu büyük nimeti, insanların çoğu içki, kumar, fuhuş gibi yanlış yollarda kullanıyor.
Bir kısım büyük adamlar, sanatçılar, nikâhsız hayat yaşıyorlar. Hatta medeniyettir diye insanları bu hayata özendirenler de var. Bu amaçla filimler çeviriyor, kitaplar yazıyorlar.
Düşünelim:
Kediler de nikâhsız yaşıyor.
İnsan aklı, kedininkiyle tartıya gelmeyecek kadar değerlidir. Hâl böyleyken nikâhsız yaşayan insan, kedi seviyesine düşüveriyor.
Allah, “Ben seni hayvan olarak mı yarattım ki hayvan gibi yaşadın” diye hesap sormayacak mı?
– Nikâhın manası nedir? Olmasa ne olur? Sanatçıların yaşantılarını niçin anormal buluyorsun?
– Bize bir nimet olarak verilen vücut organlarımızı düşünelim. Akıl, kalp, göz, böbrek, mide vs. hepsi mükemmel. Peki, bunları bize veren kim? Akıl satan bir süpermarkete rastlamak mümkün değil. Bunlar değersiz şeyler olduğu için sokakta bulup almış da değiliz.
O halde o kadar değerli organları bize kim verdi, niçin verdi? Bunlara karşılık bizden ne istiyor? Bu soruların cevabını bulmalıyız.
Ben size on bin lira versem, hemen sorarsınız:
– Bu parayı bize niye veriyorsun, karşılığında ne istiyorsun?
Peki Allah, bu değerli organları bize niye verdi, düşünmeye değmez mi? Ellerimiz, on bin liradan daha mı kıymetsiz? Gözlerinizi, fotoğraf makinesi ve kamerayla değişir misiniz? Kulaklarınızın yerine, teyp kullanmaya, mikrofon takmaya razı olur musunuz?
O halde bize bu mükemmel organları veren Allah’ın emirlerini araştırmalı, bizden istediklerini öğrenmeli ve yaşamalıyız.
Nikâhı emreden Allah’tır. O istiyor.
Biz, O’nun emirlerine uymazsak aklımızı kullanmış olur muyuz? Bu dünyanın sonu var, ölümden sonra kıyamet ve ahiret gelecek. Yaptıklarımız hafızamıza yazıldığı gibi, melekler tarafından amel defterlerimize de yazılıyor. Bunların hesabı sorulacak.
NASIL BİR İMTİHANDAYIZ?
Dünya imtihanının en önemli bir özelliği de adaylara doğru cevapların önceden bildirilmiş olması! Öyle değil mi? Neleri yapıp, nelerden sakınacağımızı hepimiz bilmiyor muyuz?
İmtihan; Kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir kelime… İçinde hem ümidi, saklıyor. Hem korkuyu. Lezzetle elem onda birbirine karışmış, insanı ne güldürüyor, ne ağlatıyor. Zevk ve safa onu takip edecek. Azab ve cefa ondan sonra gelecek.
Bütün bu saydıklarım, aynı zamanda, dünya imtihanının da özellikleri değil mi? İnsan da bu dünyada imtihan olmuyor mu?
Bulûğa erinceye kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası. Bulûğa ermekle, insan imtihan kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız kalem oynatır. Bu imtihanın herkes için günün birinde biteceği malûm, ama imtihan kâğıtlarının ellerden ne zaman alınacağı belli değil. Kâğıdı alınan, oturduğu sandalyeye yığılıp kalmakta…
İmtihan denilince, insanın hatırına çok şeyler geliyor. Bazılarını sıralayalım:
İmtihanda önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup “bir” alamayanlar da var, bir kâğıtla “on” alanlar da. Öyle ise, uzun ömür, güzel şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli. Aksi halde, zarardan başka ne getirir ki?
İmtihan salonunda en önde oturmak, elbiselerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kıymetlisini kullanmak, neticeye zerre kadar tesir etmez. Bunların hepsi caiz, ama hiçbirisi vacip değil. Vacip olan, şart olan: Suallere doğru cevap vermek.
Bahtiyarlık da, bedbahtlık da imtihan süresince belli olmaz. Akıbetini bilmediğimiz kimsenin dünyevî imkânlarına heveslenmemiz, akıl kârı değil, imtihan müddetince kimseye müdahale edilmiyor. Dileyen dilediğini yazmakta serbest. Ama doğru yazmaya teşvik, yanlış için tehdit var. Her ikisi de adayların menfaatine.
Diğer imtihanların aksine, bu imtihanda başkalarıyla yardımlaşmamız da serbest bırakılmış, hatta sevap kılınmış. Çalışkan bir öğrencinin yanına gidip, kâğıdına bakarak doğruyu yazabiliriz. Ve cevabımız kabul görür.
Gerçekte, doğruda, hakta ve güzelde yardımlaşma serbest. Başkalarına yanlış cevap yazdırmak veya yanlışı taklit etmek yasak! Kim bu imtihanda kendisi kadar başkalarının kazanması için de gayret gösterir ise ihsana mazhar olmakta. Öğrettiği kadar da kendi notuna ilave edilmekte. Ve yaptığı fiile, büyük paye veriliyor. Cihad!
Sadece kendini gözetmek pek makbul değil, beğenilmiyor. Bu kazanma ve kaybetme dâvası, dünya ticaretine hiç mi hiç benzemiyor. Bu imtihanda bizler, rakip firmalar değiliz. Komşumuzu ne kadar methedersek, kazancımız o kadar bereketli olur. Kendimizi övdüğümüz nisbette zarara düşeriz. Bu ticarette verenin malı artar, yığanın değil. Bildiğimizi başkalarına anlatınca, kendi bilgimizi de perçinlemiş olmuyor muyuz?
Dünya imtihanında doğru yazmak kolay ve rahat. Zor olanı, yanlış yazmak. Bu ise, bize büyük bir ilâhî lütuf ve ihsan. Aksi olmasaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan olurdu. Doğru söylemenin nefes almak kadar kolay olduğunu hepimiz biliriz. Bir insan gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cümlesi yalan olmak şartıyla yarım saat konuşamaya mecbur tutulsa, kan ter içinde kalır, perişan olur. Su içen, yüzünü ekşitmez, içki içenin ise yüzüne bakılmaz. Helâl kazanç ruhu rahat ettirir. Haram ise vicdana azap çektirir…
İlâhî emirlere uymak kolay ve rahat, yasakları işlemek ise hem çetin, hem de elem verici, ilk bakışta bu imtihanı, herkesin kazanacağı akla gelir. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine de yanlış yola sapmakta.
Bunun sebebini, akı kara, karayı ak gösteren iki aldatıcıda aramak lâzım: Nefis ve şeytan.
Dünyada imtihanlar çok çeşitli. Kimi servetinden imtihan olmakta, kimi servet düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından. Kimi borçlu kalmaktan, kimi ise alacaklı olmaktan…
Herkes imtihan olduğu için de, gerçek mânâda kimse rahat değil…
“Dünyada rahat yoktur.” hadis-i şerifi bir umman. Onun bir katresi de şu olabilir “imtihanda rahat yoktur.” Çalışma ve gayret vardır, endişe ve ümit vardır. Üzüntü ve sabır vardır, imtihan için hazırlanmış olan bu salona, daha, önce zengin-fakir, işçi-işveren, âmir-memur, erkek-kadın, güzel-çirkin, güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturmuş kalkmış gitmişler. Şimdi sıra bu asrın insanlarında.
Videolar:
