F-DENGE DELİLİ
TABİATI AYAKTA TUTAN SIR: DENGE
Bazen dengemizi kaybederiz de yere yıkılıveririz. Tabiatın da dengesi olmasaydı yerinde yeller eserdi. Atomlardan galaksilere kadar canlı cansız, küçük büyük herşey âdetâ bu dengeyi muhafaza etmek için çırpınıp dururlar.
Herşeyde öylesine bir otokontrol sistemi bulunmaktadır ki hayret etmemek mümkün değildir. Zaman zaman insanların sebep oldukları hataların hayatı nasıl felç ettiğini acı acı seyrederiz. İnsanın dışındaki yaratıkların ise gece gündüz demeden bu dengeyi koruyabilmek için nasıl yoğun bir faaliyet içerisine girdiklerini görmekte gecikmeyiz.
Meselâ vücudumuzda belli ölçülerde demir, bakır, mağnezyum, krom, v.s. gibi elementler bulunmaktadır. Bunların azlık veya fazlalıkları rahatsızlıklara sebep olur. Meselâ bakır kan yapıcı özelliğiyle tanınmaktadır. Eksikliğinde sinir hastalıkları başgösterir.
Vücudumuzda enzim denilen yapıtaşlarından 70 tanesi bulunan çinko ise metabolizmayı idare eder, büyümemizi ve gelişmemizi sağlar. Mağnezyum doku hücrelerini ayarlar, damar kireçlenmelerini önler, vücudun genç ve dinç kalmasını temin eder. Mangan beyin fonksiyonlarını işletir. Eksikliği mankafalığa sebep olur.
Kadmiyumun görevi ise tansiyonu ayarlayıp düzgün çalışmasını sağlamaktır. Eksiklik veya fazlalılığında tansiyon rahatsızlıkları görülür. Böyle anlarda böbreklerde anormal derecede kadmiyuma rastlanır.
Vücudun herhangi bir yerinde elementlerden birinin yığılması halinde de hormonal bozukluklar, çeşitli hastalıklar başgösterir. Meselâ guatr bir hormonal bozukluğun sonucu ortaya çıkar. Mikrobik hastalıklarda vücudumuzdaki bakır, demir, çinko metabolizmasında büyük bozukluklara rastlanır.
Pankreas bezi ise sindirimi sağlayan enzimleri salgılar. Yemek yemeye başladığımız anda otomatik olarak faaliyete geçer. Salgıladığı insülin hormonuyla kan şekerini ayarlar. Vücudda insülin eksikliği demek, şeker hastalığı demektir.
Denizlere bir göz atalım. Eğer denizlerin milyonlarca yumurta yumurtlayan balıklarının hiç düşmanları olmasaydı, denizler kısa sürede balıklardan geçilmez olurdu. Meselâ mezgitin sadece bir senede 6 milyon yumurta bıraktığı bilinmektedir. Eğer bütün mezgitler yaşayabilseydi, birkaç seneye varmaz denizler mezgitle dolardı. Oysa 6 milyon mezgitten ancak bir düzinesi hayatta kalabilmekte, ihtiyaç fazlası bırakılmamaktadır.
***
Bir zamanların popüler ilâcı DDT, zararlı haşerâtın başdüşmanıydı. Ama aradan daha yirmi yıl geçmemişti ki sinekler ilâca bağışıklık kazandılar. Sinek, ifraz ettiği bir sıvıyla sinir sistemini korumakta, böylece genetik şifresini değişikliğe uğratmaktan kurtarmaktaydı. Bu aynı zamanda şu hakikati gösteriyordu: Her canlı neslini devam ettirecektir. Çünkü herbirinin apayrı ve önemli görevleri bulunmaktadır. Ama fazlalıklarının ve eksikliklerinin de nelere yol açtığını, açacağını anlamak zor olmasa gerek.
Kurbağalar bu dengeyi sağlamada büyük bir çaba harcıyorlar. 70 milyon kurbağanın günde yüz ton sinek yediği, sıtma ve benzeri hastalıkların yayılmasını önledikleri ilmin tespitleri arasında.
Kurbağaların eksikliği de büyük sıkıntılar doğurmakta. Yakın bir geçmişte, Bengaldeş’ten Almanya ve İsviçre’ye senede 750 ton kurbağa ihraç edilmişti. Bunun tabiattaki dengeyi bozduğu anlaşılınca, hemen teşebbüslere geçilmiş, lokantalarda kurbağa bacağı satmama çağrısında bulunulmuş; buna ilk etapta 250 Alman lokantası uymuştu.
***
Bir zaman bazı bölgelerde ekin çekirgeleri ekinlere musallat olmuş, büyük zararlar vermeye başlamıştı. Üreticiler kan ağlarken, çekirge yağıyla beslenen bir tek hücreli tespit edilmiş, üretilerek bitkilere bırakılmış, çekirgelere tebelleş olup yağlarını emmeleri sağlanmıştı. Bitki ve insanlara zararı dokunmayan bu tek hücrelilerin kısa zamanda çekirgelerin enerji depolarını tükettikleri görülmüş, çiftçiler rahatlamışlardı.
***
Atmosferi teşkil eden önemli gazlardan biri olan oksijenin canlılar için bir hayat kaynağı olduğunu nerdeyse bilmeyenimiz yok. % 21 oranındaki oksijenin önemli vazifelerinden birinin de yanma olayını gerçekleştirmek olduğunu bugün neredeyse ilkokul çocukları da biliyor.
Bir ân için oksijenin azaldığını veya çoğaldığını düşünmüş olsak, neler olabileceğini hemen kestirebiliriz. Eğer oksijen nispeti % 40 veya 50’yi bulacak olsaydı, bir çakmak çakıldığında veya bir yıldırım düştüğünde herşey birdenbire tutuşur, çatır çatır yanardı. % 10 gibi rakamlara düştüğünde ise havasızlıktan yaşayamazdık.
Oksijenin, atmosferin üst tabakalarında bir kısım hayatı görevler üstlendiğini de görüyoruz. Arzdan atmosferin üst tabakalarına doğru yükseldikçe çoğalan bu gaz en çok 22 km yukarılarda bulunur. Buralarda oksijen molekülü bir oksijen atomuyla birleşerek ozon gazı denilen gazı meydana getirir.
Ozon gazı olmasaydı, yaşayamazdık. Bu gazın önemli görevlerinden biri de meteor bombardımanını tesirsiz hale getirmesidir. Ama bazen ibret olsun diye tek tük düşer meteorlar.
Ozon gazı âdetâ göğün süzgeçliğini yapar. Uzaydan gelen morötesi ve x ışınlan gibi zararlı ve zehirli ışınlan yutar. Çıplak gözle göremediğimiz morötesi ışınların azı kararken, çoğu zararlı olmaktadır. Çocuklarımız, kemiklerimiz, hücrelerimiz, kısacası bütün canlı organizmalar bu ışınların yeterli miktarda gelmesiyle hayatlarını devam ettirebilmektedirler. Şimdikinden daha az gelmesi halinde gerekli ışını alamayan canlı organizmalar ölümle baş başa kalırlar, fazlalığında da tehlike başgösterir, isabet ettiği deriyi hemen yakar, vücudu delik deşik yaparlardı.
İşte atmosferi bir şerit gibi saran ozon gazının en önemli görevlerinden birisi bu tip zararlı ışınların fazlalıklarını yutup yeryüzüne ihtiyaç miktarınca göndermiş olmasıdır. Acaba ozon gazının elinde ölçek mi vardır ki, ne kadarını emip ne kadarını dünyaya göndereceğini hesaplayabilmekte, hayat dengesini koruyabilmektedir? Ne dersiniz, “Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise hâlâ bundaki delilleri inkâr ederler” âyetini fiilen tefsir eden ozon, kendi varlığından çok kendisini istihdam eden bir Zâtın varlığını göstermiyor mu?
Bunlar aklını yitirmemiş, düşünce duygusu körelmemiş insanlara bir kısım mânâlar ifade etmiyor mu?
Elbette ediyor: Bütün bu ölçüp biçmeler, ince hesap, dakik program ve hassas dengeler bize bu işleri yapan Kadîr, Alîm, Adl ve Mukaddir büyük bir Zâtın varlığını güneş gibi gösteriyor.
Evet, bütün bunlar perde arkasında görünmeyen, herşeyi insanın aklının altından kalkamayacağı derecede yüksek matematik hesaplarla ölçüp biçen, ayarlayan bir yaratıcının Mukaddir ismini ilân ediyor.
Evet, bu gerçekler, “O âleme nizam ve ölçü verdi” (Rahman Sûresi, 7) İlâhî hakikatinin ilim diliyle bir ilânıdır. (İlimlerin Diliyle Allah-Şaban Döğen-Gençlik Yayınları)
Videolar:
*(Bizi Seven Var 129. Video “Yaratılıştaki Muhteşem Denge-Yaratılıştaki Denge Delili-Feyyaz Tv 6 Dk” 10.Sınıf 24.Ders)
*(Bizi Seven Var 129. Video “Kâinattaki Hayret Verici Dengeyi Kim Kurdu?-Denge Delili-Feyyaz Tv 6 Dk” 10.Sınıf 24.Ders)
*(Bizi Seven Var 129. Video “Güneş Sistemindeki Denge-Feyyaz Tv 9 Dk” 10.Sınıf 24.Ders)