Featured Video Play Icon

Sevginde Huzur Var 2-Video“Neden İmtihan Ediyorsunuz-Aklın ve Araştırmanın Kıymeti-Nasıl Bir İmtihandayız?” 10.Sınıf 31.Ders

NEDEN İMTİHAN EDİYORSUNUZ

Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için, ‘Çocuklar!’ demiş, ‘Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş?’ Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş;

‘Öğretmenim!’ demiş, ‘Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize geçerli not vermeyip imtihan ediyorsunuz?…’

Aklın ve Araştırmanın Kıymeti

Sınıfı geçtiniz ve babanız size çok kıymetli bir parker marka kalem aldı, diyelim. Siz bu kalemi ders çalışmada kullanacakken, ayağınızın altına alır ezerseniz, babanız kızar, de­ğil mi?

Gençler hem kızar, hem döver, diyerek gülüştüler.

Aklımızı düşünelim. Parker kalemden daha mı kıymet­siz? Beyni size veren Allah, beynini yanlış ve kötü işlerde kullananlara ceza vermez mi?

Allah, bu aklı bize hakikati araştıralım diye vermiş. Paha biçilemeyecek kadar kıymetli olan bu büyük nimeti, insan­ların çoğu içki, kumar, fuhuş gibi yanlış yollarda kullanıyor.

Bir kısım büyük adamlar, sanatçılar, nikâhsız hayat yaşıyorlar. Hatta medeniyettir diye insanları bu hayata özendirenler de var. Bu amaçla filimler çeviriyor, kitaplar yazıyorlar.

Düşünelim:

Kediler de nikâhsız yaşıyor.

İnsan aklı, kedininkiyle tartıya gelmeyecek kadar değer­lidir. Hâl böyleyken nikâhsız yaşayan insan, kedi seviyesine düşüveriyor.

Allah, “Ben seni hayvan olarak mı yarattım ki hayvan gibi yaşadın” diye hesap sormayacak mı?

– Nikâhın manası nedir? Olmasa ne olur? Sanatçıların yaşantılarını niçin anormal buluyorsun?

– Bize bir nimet olarak verilen vücut organlarımızı dü­şünelim. Akıl, kalp, göz, böbrek, mide vs. hepsi mükem­mel. Peki, bunları bize veren kim? Akıl satan bir süpermarkete rastlamak mümkün değil. Bunlar değersiz şeyler oldu­ğu için sokakta bulup almış da değiliz.

O halde o kadar değerli organları bize kim verdi, niçin verdi? Bunlara karşılık bizden ne istiyor? Bu soruların cevabını bulmalıyız.

Ben size on bin lira versem, hemen sorarsınız:

– Bu parayı bize niye veriyorsun, karşılığında ne isti­yorsun?

Peki Allah, bu değerli organları bize niye verdi, düşün­meye değmez mi? Ellerimiz, on bin liradan daha mı kıy­metsiz? Gözlerinizi, fotoğraf makinesi ve kamerayla değişir misiniz? Kulaklarınızın yerine, teyp kullanmaya, mikrofon takmaya razı olur musunuz?

O halde bize bu mükemmel organları veren Allah’ın emirlerini araştırmalı, bizden istediklerini öğrenmeli ve yaşamalıyız.

Nikâhı emreden Allah’tır. O istiyor.

Biz, O’nun emirlerine uymazsak aklımızı kullanmış olur muyuz? Bu dünyanın sonu var, ölümden sonra kıyamet ve ahiret gelecek. Yaptıklarımız hafızamıza yazıldığı gibi, melekler tarafından amel defterlerimize de yazılıyor. Bunların hesabı sorulacak.

NASIL BİR İMTİHANDAYIZ?

Dünya imtihanının en önemli bir özelliği de adaylara doğru cevap­ların önceden bildiril­miş olması! Öyle değil mi? Neleri yapıp, neler­den sakınacağımızı he­pimiz bilmiyor muyuz?

İmtihan; Kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir keli­me… İçinde hem ümidi, saklıyor. Hem korkuyu. Lezzetle elem onda birbirine karışmış, insanı ne güldürüyor, ne ağlatıyor. Zevk ve safa onu takip edecek. Azab ve cefa ondan sonra gelecek.

Bütün bu saydıklarım, aynı zamanda, dünya imti­hanının da özellikleri değil mi? İnsan da bu dünyada imtihan olmuyor mu?

Bulûğa erinceye kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası. Bulûğa ermekle, insan imti­han kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız kalem oynatır. Bu imtihanın herkes için günün birinde biteceği malûm, ama imti­han kâğıtlarının ellerden ne zaman alınacağı belli de­ğil. Kâğıdı alınan, oturduğu sandalyeye yığılıp kalmakta…

İmtihan denilince, insanın hatırına çok şeyler geli­yor. Bazılarını sıralayalım:

İmtihanda önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup “bir” alamayanlar da var, bir kâğıtla “on” alanlar da. Öyle ise, uzun ömür, güzel şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli. Aksi halde, zarardan başka ne getirir ki?

İmtihan salonunda en önde oturmak, elbi­selerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kıymetlisini kullanmak, neticeye zerre kadar tesir etmez. Bunların hepsi caiz, ama hiçbirisi vacip değil. Vacip olan, şart olan: Suallere doğru cevap vermek.

Bahtiyarlık da, bedbahtlık da imtihan süresince belli olmaz. Akıbetini bilmedi­ğimiz kimsenin dünyevî imkânlarına heveslenme­miz, akıl kârı değil, imtihan müddetince kimseye müdahale edilmiyor. Di­leyen dilediğini yazmakta serbest. Ama doğru yaz­maya teşvik, yanlış için tehdit var. Her ikisi de adayların menfaatine.

Diğer imtihanların ak­sine, bu imtihanda baş­kalarıyla yardımlaşma­mız da serbest bırakılmış, hatta sevap kılınmış. Çalışkan bir öğrencinin yanına gidip, kâğıdına bakarak doğruyu yazabi­liriz. Ve cevabımız kabul görür.

Gerçekte, doğruda, hakta ve güzelde yardım­laşma serbest. Başkaları­na yanlış cevap yazdırmak veya yanlışı taklit etmek yasak! Kim bu im­tihanda kendisi kadar başkalarının kazanması için de gayret gösterir ise ihsana mazhar ol­makta. Öğrettiği kadar da kendi notuna ilave edilmekte. Ve yaptığı fi­ile, büyük paye veriliyor. Cihad!

Sadece kendini gözet­mek pek makbul değil, beğenilmiyor. Bu kazan­ma ve kaybetme dâvası, dünya ticaretine hiç mi hiç benzemiyor. Bu imtihanda bizler, rakip firmalar değiliz. Komşumuzu ne kadar methedersek, kazancı­mız o kadar bereketli olur. Kendimizi övdüğümüz nisbette zarara düşeriz. Bu ticarette verenin malı artar, yığanın değil. Bildiğimizi başkalarına anlatınca, kendi bilgimizi de perçinlemiş olmuyor muyuz?

Dünya imtihanında doğru yazmak kolay ve rahat. Zor olanı, yanlış yazmak. Bu ise, bize büyük bir ilâhî lütuf ve ihsan. Aksi olmasaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan olurdu. Doğru söylemenin nefes al­mak kadar kolay olduğunu hepimiz biliriz. Bir insan gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cüm­lesi yalan olmak şartıyla yarım saat konuşamaya mecbur tutulsa, kan ter içinde kalır, perişan olur. Su içen, yüzünü ekşitmez, içki içenin ise yüzüne bakıl­maz. Helâl kazanç ruhu rahat ettirir. Haram ise vic­dana azap çektirir…

İlâhî emirlere uymak kolay ve rahat, yasakları işle­mek ise hem çetin, hem de elem verici, ilk bakışta bu imtihanı, herkesin kazanacağı akla gelir. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine de yanlış yola sapmakta.

Bu­nun sebebini, akı kara, karayı ak gösteren iki aldatıcıda aramak lâzım: Nefis ve şeytan.

Dünyada imtihanlar çok çeşitli. Kimi serveti­nden imtihan olmakta, kimi servet düşmanlı­ğından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından. Kimi borçlu kalmaktan, kimi ise alacaklı ol­maktan…

Herkes imtihan olduğu için de, gerçek mânâda kimse rahat değil…

“Dünyada rahat yoktur.” hadis-i şerifi bir um­man. Onun bir katresi de şu olabilir “imtihan­da rahat yoktur.” Çalışma ve gayret vardır, en­dişe ve ümit vardır. Üzüntü ve sabır vardır, imtihan için hazırlanmış olan bu salona, daha, önce zengin-fakir, işçi-işveren, âmir-memur, erkek-kadın, güzel-çirkin, güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturmuş kalkmış gitmişler. Şimdi sıra bu asrın insanlarında.

Videolar: