AKILLI İNSAN AKLINI YERİNDE KULLANMAYI BİLENDİR.
Okumuş, düşünmüş; düşünmüş okumuş olan kişiler anlamış ve kavramış olacak ki, ahireti; hesap gününü hiç unutmadan yaşayanlar, her hareketlerini o günü göz önüne alarak disipline eden, düzene koyanlar, akıllı hem çok akıllı insanlardır.
Ebedî hayatı unutmuş olarak yaşayanların ise, kâr-zarar bilmeyen, ne yaptığından habersiz, gördüğü gerçeklere gözünü yuman, hissettiği gerçeklerden kaçan, devamlı -devekuşu gibi- başını kumlara sokan zavallı bunak oldukları çok açık bir realite…
“Size verilen her şey dünyanın basit geçimliği ve sönük süsüdür. Allah yanında olan ise, daha hayırlı ve ölümsüzdür. Bu hakikati akıllıca değerlendirmez misiniz?” (Kasas Sûresi 28/60)
“Ahiret yurdu, Allah’a isyan etmekten utanan kişiler için daha hayırlıdır. Bu gerçeği anlamak için akıllıca düşünmeli değil misiniz?” (A’raf Sûresi, 7/169)
“İyi biliniz ki Allah, yeryüzünü. Ölümünden sonra yeniden diriltiyor. İşte Allah, bunun gibi nice delilleri açıklıyor ki akıllıca değerlendirme yapabilesiniz.” (Hadid Sûresi. 57/17)
Akıllıca yaşayabilmek için aklı yerinde kullanmayı bilmek lazım. Her akıllı geçinenin akıllı olduğunu mu zannediyoruz? Akıl, en mükemmel ve en değerli paha biçilmez bir alettir. Bu aleti, kullanmasını bilmeyenin veya beceremeyenin hali çok acıklıdır. Ya sapık ya zavallıdır; her ne kadar yükseklerde görünse de… Her ne kadar çok şey bilen akıllı birilerine benzer zannedilse de…
Akıllı insan, gördüklerinden ders alabilendir. Akıllı insan, gördüklerinin arkasında olanı sezebilendir. Akıllı insan, kârını ve zararını çok iyi hesap edebilendir. Akıllı insan, aklını vereni bulmadan, verene sormadan onu kullanmayandır. Akıllı insan, geçici ve çürüyecek olanı, henüz kaybetmeden verip, ebedî olanı satın alabilendir. Akıllı insan, elinden çıkacak her şeyini, ölümsüzleştirmeyi bilen insandır. Akıllı insan, aklını “hayaller”i uğrunda zayi etmeyendir. Akıllı insan, hayalî istikballer peşinde tükenmeyip, gerçek ve ebedî istikbal için yüce bir zevkle çalışandır. Akıllı insan, bu varlığı sahipsiz zannedip bildiği gibi yaşayan değil, varlığın sahibinden izin almadan bir yudum su dahi içmeyendir. Akıllı insan, ateşböceği aklına güvenmeyip “KUR’ÂN GÜNEŞİ”nde yaşayan insandır. Akıllı insan, toplu iğneyi; ustasız, sahipsiz ve gayesiz kabul edemeyen aklıyla, kendi baş ve vücudunun sahip ve gayesinden şaşmadan yaşayıp ebedileşen insandır.
Bıçak da bir alettir; onunla koyun da kesebilirsiniz, kendinizi de… Ateş de bir alettir; onunla çorba da kaynatabilirsiniz, evinizi de yakabilirsiniz. Para da bir alettir; onunla cenneti de kazanabilirsiniz, cehennemi de…
Akıl… Akıl en büyük nimet ve harika bir alet… dev aletler icat eden bir alet ama, nerelerde ve nasıl kullanılacağı bilinmezse, sahibini kendisi ile birlikte yıkar ve yakar!.. Ebedî iflasa ve cehenneme sürükler!.. Ve bu akıbetten sonra da, sahibine akıllı denecek değil her halde!..
Abdulkadir Geylani (ks) bakınız ne diyor:
“Köpek, kendisine ekmek veren eli ısırmaz. Köpek, sahibini hiçbir zaman unutmaz. Köpek, sahibine çok itaatkârdır. Köpek, sahibinin kapısına bağlıdır. Köpek, vazifeşinasdır.”
Çok zenginsiniz ama paranızı kullanmasını, ondan nasıl istifade etmeniz gerektiğini bilmiyorsunuz. Bir ekmek almasını bile beceremiyorsunuz. Sizin bu halinizi sezen vurguncular sizi çarpıyor, kandırıp malınızı elinizden alıyorlar. Sizse sefilsiniz. Hâlâ çok zengin olduğunuzu, trilyoner olduğunuzu söylemeye diliniz varabilecek mi?..
“İşte onların kalplerini, kulaklarını ve gözlerini Allah mühürledi. Ve Hak’tan gafil olanlar onlardır.“ (Nahl) Sûresi,16/108)
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Ve gözlerine de perde çekmiştir.” (Bakara Süresi, 2/7)
İnsan, eline verilen aletleri yanlış yollarda yıpratır, körletirse, inadına ve ısrarla aksi yerlerde kullanırsa, o aletlerden istifade edemez olur.
İlmin aziz ve nazik vasıtası kalemle, çöplük karıştırmaya alışmış kişinin kalemi ilme hizmet edemez. O kalem, kalemlik özelliğini kaybetmiş ve çöplükten bir parça olmuştur.
Gözünü hep haramda kullanan insanın gözü, helale karşı kördür? Kulağına hep haram dinletmiş ve haram fısıldatmış insanın kulağı, doğru ve helal sese karşı tıkanmıştır; adeta sağırdır. Hep hile, karanlık ve karışık işler peşinde beyin çatlatan insanın kalbi ise, doğru ve temiz duygulara kapalı, sönük ve donuktur.
Her türlü kolaylık, yapılan ikaz ve kendisine tanınan geniş fırsatlara rağmen aslî görevine yar olmayan eleman işinden atılır. Her nimet ve makam liyakat ister. Yeterli liyakatini zayi edenin elinden o nimet ve makam geri alınır. Bakanlık, valilik, hatta köy muhtarlığı liyakat ister. O mevkiye layık görülmeyenlere verilmez ve seçilmez.
Allah (cc), insanı temiz, duygulu, hisli, anlayışlı, kabiliyetli yaratmış ve gerekli insanî cihazlarla donatmıştır. İnsanlardan, bu cihaz ve kabiliyetlerini haramlarda yıpratan, kirli işler ve sapık yollarda zayi edenlerin cennete liyakatlerini kaybetmiş olmalarından ötürü bütün insanî kabiliyetlerini Allah (cc) mühürler. Yani cennete giden yolu onlara kapatır. O insanların aklı ve kalbi doğru olanı anlayıp kavrayamaz; hissedemez. Gözleri gerçeği göremez. Kulakları nasihatten hissesini alamaz. Bu tipler, bakar Kör ve sağırdırlar. Ve -akla değil- şeytanî zekâya sahiptirler!.. Hakka karşı kapalı, mühürlü bir zekâ!.. Kendisini görür, menfaatini görür ama bir adım ötesini ve gördüklerinin manasını ve de mahiyetini asla idrak edemez…
Tevbe etme nimetine dahi liyakatini kaybetmiş olanların akıbeti işte bu… Henüz mühürlenmemiş ama doğruyu görmeye niyeti olmayan, akıllı geçinen, ama aklını hesaba katmadan yaşayanlarla, sözde değer ve itibarı ile dünyaya sığmayan, insanî varlığını inadına isyan ve pisliklerde zayi etmekten ötürü “Mühürlü” olanlar dışında hiçbir fert, hesap ve ebediyet gerçeğini inkar edemez. İnkâra kalkışanın da buna gücü yetmez. Aklını kullanmayanı ve kalbi mühürlü olanı ebediyet gerçeği ile burun buruna getirseniz de, -ezan duyunca yellene yellene uzaklaşan şeytan gibi- oracıktan sıvışıverir maalesef…
AKILLI VE OLGUN İNSAN
Akıllı ve kâmil olan bir insan kâinatın yaratıcısının varlığına ikna olur. Tüm yaratılmışların onun azamet ve celalini duyurmakta olduğunu görür. Hikmetin başının Allah korkusu olduğunu bilir. Allah’ın rızasına uygun olmayan her türlü hareketten uzak durur. Allah’ın ve dininin büyüklüğünden bahsettiğinde tam bir hürmet ve saygıyla bahseder. Kur’an ve sünnete aykırı hâl ve hareketlerde bulunan insanlara acır ve üzülür, aykırı fiil ve davranışlarından ise nefret eder. İman onun dudaklarında değil, kalbinde bulunur. İbadeti mümkün mertebe halktan gizlemeye çalışır. Âlemlerin ve sultanların sultanı olan Cenab-ı Hakka hizmet ve kulluk etmeyi en büyük şan ve şeref sayar.
Hakikati şahsî menfaatlerin hiçbirine fedâ etmez. (Edep Eğitimi-Mekteb-i Edeb-Muallim Naci-Büyüyen ay Yayınları)
Videolar:
